Yargıtay, marka tecavüzcülerine kötü niyetlerle elde ettikleri marka, patent, tasarım veya ticaret unvanı gibi belgelerin iptal edilmesinin yanı sıra karşı tarafa verdikleri zararları da karşılama yükümlülüğü getirdi.
Yargıtay, Türkiye’deki tasarım ve faydalı modellerin yüzde 90’ının yakından ilgilendiren kararını, bir kişinin 1991 yılından beri piyasada var olan bir ürünü 1997 yılında kendi tasarımıymış gibi tescil ettirmesi üzerine aldı.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK) bu tarihi kararını, fikri mülkiyet alanındaki uluslararası davalardan ve bu alandaki akademik çalışmalarıyla tanınan Avukat Dr. Cahit Suluk’un bilimsel çalışmalarıma atıf yaparak verdi.
Avukat Dr. Cahit Suluk’un verdiği bilgiye göre, davaya konu olay şöyle gelişti:“Kendisinden tazminat istenen Mod… firması, 1997 yılında yağmur oluk borularının duvara bağlantı yapılmasını sağlayan PVC kelepçelerine bir tasarım tescili yaptırdı. Firma bu belgeye dayanarak 2004 yılında Ercan Alanur’un ürünlerine ve kalıplarına el koydurarak hakkında ceza davası açtı. Bunun üzerine Ercan Alanur, söz konusu tasarımın aslında yeni ve ayırt edici nitelikte olmadığı gerekçesiyle hükümsüzlük davası açtı ve mahkeme belgenin hükümsüzlüğüne karar verdi. Bunun üzerine Ercan Alanur, bir tazminat davası açarak Mod… firmasının toplattığı ürün ve kalıpları yüzünden uğradığı zararlarının tazminini istedi. Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi davayı kabul ederek Mod… firmasını tazminata mahkum etti. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay, tescilli bir tasarım belgesinin kullanımının meşru olup haksız rekabet teşkil etmeyeceği, bu nedenle belge sahibi olan kişiden de tazminat istenemeyeceği gerekçesiyle ihtisas mahkemesinin kararını bozdu. İhtisas mahkemesi, bozmaya direnince konu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gitti.
HGK ise verdiği kararda özetle şu sonuca vardı: Davalı, piyasada yaygın olarak 1991 yılından beri var olan bir ürünü kendi tasarımıymış gibi 1997 yılında tescil ettirmiştir. Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken iyi niyet ve dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağında da şüphe yoktur.
Bu itibarla, davalının Türkiye'deki endüstriyel tasarım tescillerinde uygulanan incelemesiz sistemden yararlanarak tescilini sağladığı, ancak daha sonra yeni ve ayırt edici niteliğinin bulunmaması nedeniyle koruma kapsamında olmadığı mahkemece belirlenerek hükümsüzlüğüne karar verilen "harc-ı alem" tasarım tescili ve bu tescile dayalı hakları, 554 sayılı KHK'nin 45/1 maddesi hükmü uyarınca hiç "doğmamış" sayılır ve gerçekte var olmayan bir hak iddiası ile davacı tarafta oluşmasına neden olunan zararların tazmini gerekir.”
KÖTÜ NİYETLİ TESCİLLER “GÜVENLİ LİMAN” OLMAKTAN ÇIKTI
Daha önceki uygulamalarda, kötü niyetli kişi elde ettiği belge hükümsüz kılınıncaya kadar rakiplerin üretimini durdurup, mallarına el koydurarak mağduriyetine, bazen de felaketine neden oluyordu.
Dr. Cahit Suluk, bundan sonraki süreç hakkında şu bilgileri verdi:
“Bu şekilde malı toplatılan, kendisine karşı dava açılan ya da markası taklit edilen kişiler, belge sahibine karşı hükümsüzlük davası açıyor, bu davaların sonuçlanması yıllar alıyordu. Açılan hükümsüzlük davaları sonucunda belge hükümsüz kılınıyor ancak belgesi hükümsüz kılınan kötü niyetli kişiye karşı zararın giderilmesine yönelik açılan tazminat davaları mahkemeler tarafından reddedilmekteydi. Bunun nedeni ise, devlet bir kişiye belge verdiyse, belge iptal edilinceye kadar korumadan yararlanır düşüncesiydi. Özetle, Yargıtay’ın bu tartışmalı içtihadı, tecavüz edenler bakımından “güvenli bir limana” dönüşmüştü. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, son kararı ile bu durumu değiştirdi.
TASARIM VE FAYDALI MODELLERİN % 90’I ÖZGÜN DEĞİL!
Yerli firmalarca tescillenen tasarım ve faydalı modeller, % 90’lar oranında özgün değil. Türk Patent Enstitüsü’nün (TPE) verilerine göre 2012 yılında yaklaşık 2.300 faydalı model tescillendi. Bunların yaklaşık % 10’u özgün olup, diğerleri harc-ı alem modeller. Yine 2012 yılında yaklaşık 37 bin tasarım tescili yapılmış olup, bunun da yaklaşık % 10’u özgün. Kalanı, harç-ı âlem tasarımlar. 37 bin adetlik tasarım tescil sayısı ile Türkiye, ABD’den bile daha fazla tasarım tescili yaptırmış. Yargıtay’ın sözünü ettiğimiz hatalı içtihadı yüzünden bu sayı bu kadar kabarık.
Bugün başkasının markasını taklit etmek isteyen kötü niyetli kişiler de marka tescilleri yaptırıyor. Tescilli marka hükümsüz kılınmadığı sürece kendisinden tazminat istenemiyor. İşte Yargıtay’ın yeni içtihadı bu durumu da değiştirecek ve kötü niyetli belge sahipleri gerçek marka sahiplerine vereceği zararları tazmin etmek zorunda kalacaklar.
Bu içtihat dikkatli ve özenli bir şekilde uygulanırsa Türk sınai mülkiyet sistemi bakımından gerçekten önemli bir açılım. Çünkü yeni içtihatla birlikte başvuru yapanlar daha dikkatli olacaklar. Zira kötü niyetli belgeye dayalı olarak üçüncü kişilere verdikleri zararları tazmin etmek zorunda kalacaklar. Sonuç olarak, yeni içtihatla birlikte daha sağlıklı ve güvenli bir hukuki ortamı oluşacak. Yeni içtihat, Türk sınai mülkiyet sisteminin sağlıklı çalışması yönünde atılmış önemli bir adımdır. Yeter ki, Yargıtay, bu görüşünü sürdürsün.”
Yargıtay, Türkiye’deki tasarım ve faydalı modellerin yüzde 90’ının yakından ilgilendiren kararını, bir kişinin 1991 yılından beri piyasada var olan bir ürünü 1997 yılında kendi tasarımıymış gibi tescil ettirmesi üzerine aldı.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK) bu tarihi kararını, fikri mülkiyet alanındaki uluslararası davalardan ve bu alandaki akademik çalışmalarıyla tanınan Avukat Dr. Cahit Suluk’un bilimsel çalışmalarıma atıf yaparak verdi.
Avukat Dr. Cahit Suluk’un verdiği bilgiye göre, davaya konu olay şöyle gelişti:“Kendisinden tazminat istenen Mod… firması, 1997 yılında yağmur oluk borularının duvara bağlantı yapılmasını sağlayan PVC kelepçelerine bir tasarım tescili yaptırdı. Firma bu belgeye dayanarak 2004 yılında Ercan Alanur’un ürünlerine ve kalıplarına el koydurarak hakkında ceza davası açtı. Bunun üzerine Ercan Alanur, söz konusu tasarımın aslında yeni ve ayırt edici nitelikte olmadığı gerekçesiyle hükümsüzlük davası açtı ve mahkeme belgenin hükümsüzlüğüne karar verdi. Bunun üzerine Ercan Alanur, bir tazminat davası açarak Mod… firmasının toplattığı ürün ve kalıpları yüzünden uğradığı zararlarının tazminini istedi. Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi davayı kabul ederek Mod… firmasını tazminata mahkum etti. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay, tescilli bir tasarım belgesinin kullanımının meşru olup haksız rekabet teşkil etmeyeceği, bu nedenle belge sahibi olan kişiden de tazminat istenemeyeceği gerekçesiyle ihtisas mahkemesinin kararını bozdu. İhtisas mahkemesi, bozmaya direnince konu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gitti.
HGK ise verdiği kararda özetle şu sonuca vardı: Davalı, piyasada yaygın olarak 1991 yılından beri var olan bir ürünü kendi tasarımıymış gibi 1997 yılında tescil ettirmiştir. Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken iyi niyet ve dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağında da şüphe yoktur.
Bu itibarla, davalının Türkiye'deki endüstriyel tasarım tescillerinde uygulanan incelemesiz sistemden yararlanarak tescilini sağladığı, ancak daha sonra yeni ve ayırt edici niteliğinin bulunmaması nedeniyle koruma kapsamında olmadığı mahkemece belirlenerek hükümsüzlüğüne karar verilen "harc-ı alem" tasarım tescili ve bu tescile dayalı hakları, 554 sayılı KHK'nin 45/1 maddesi hükmü uyarınca hiç "doğmamış" sayılır ve gerçekte var olmayan bir hak iddiası ile davacı tarafta oluşmasına neden olunan zararların tazmini gerekir.”
KÖTÜ NİYETLİ TESCİLLER “GÜVENLİ LİMAN” OLMAKTAN ÇIKTI
Daha önceki uygulamalarda, kötü niyetli kişi elde ettiği belge hükümsüz kılınıncaya kadar rakiplerin üretimini durdurup, mallarına el koydurarak mağduriyetine, bazen de felaketine neden oluyordu.
Dr. Cahit Suluk, bundan sonraki süreç hakkında şu bilgileri verdi:
“Bu şekilde malı toplatılan, kendisine karşı dava açılan ya da markası taklit edilen kişiler, belge sahibine karşı hükümsüzlük davası açıyor, bu davaların sonuçlanması yıllar alıyordu. Açılan hükümsüzlük davaları sonucunda belge hükümsüz kılınıyor ancak belgesi hükümsüz kılınan kötü niyetli kişiye karşı zararın giderilmesine yönelik açılan tazminat davaları mahkemeler tarafından reddedilmekteydi. Bunun nedeni ise, devlet bir kişiye belge verdiyse, belge iptal edilinceye kadar korumadan yararlanır düşüncesiydi. Özetle, Yargıtay’ın bu tartışmalı içtihadı, tecavüz edenler bakımından “güvenli bir limana” dönüşmüştü. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, son kararı ile bu durumu değiştirdi.
TASARIM VE FAYDALI MODELLERİN % 90’I ÖZGÜN DEĞİL!
Yerli firmalarca tescillenen tasarım ve faydalı modeller, % 90’lar oranında özgün değil. Türk Patent Enstitüsü’nün (TPE) verilerine göre 2012 yılında yaklaşık 2.300 faydalı model tescillendi. Bunların yaklaşık % 10’u özgün olup, diğerleri harc-ı alem modeller. Yine 2012 yılında yaklaşık 37 bin tasarım tescili yapılmış olup, bunun da yaklaşık % 10’u özgün. Kalanı, harç-ı âlem tasarımlar. 37 bin adetlik tasarım tescil sayısı ile Türkiye, ABD’den bile daha fazla tasarım tescili yaptırmış. Yargıtay’ın sözünü ettiğimiz hatalı içtihadı yüzünden bu sayı bu kadar kabarık.
Bugün başkasının markasını taklit etmek isteyen kötü niyetli kişiler de marka tescilleri yaptırıyor. Tescilli marka hükümsüz kılınmadığı sürece kendisinden tazminat istenemiyor. İşte Yargıtay’ın yeni içtihadı bu durumu da değiştirecek ve kötü niyetli belge sahipleri gerçek marka sahiplerine vereceği zararları tazmin etmek zorunda kalacaklar.
Bu içtihat dikkatli ve özenli bir şekilde uygulanırsa Türk sınai mülkiyet sistemi bakımından gerçekten önemli bir açılım. Çünkü yeni içtihatla birlikte başvuru yapanlar daha dikkatli olacaklar. Zira kötü niyetli belgeye dayalı olarak üçüncü kişilere verdikleri zararları tazmin etmek zorunda kalacaklar. Sonuç olarak, yeni içtihatla birlikte daha sağlıklı ve güvenli bir hukuki ortamı oluşacak. Yeni içtihat, Türk sınai mülkiyet sisteminin sağlıklı çalışması yönünde atılmış önemli bir adımdır. Yeter ki, Yargıtay, bu görüşünü sürdürsün.”
1 Yorumlar
Bence yargıtayın kararı doğru ama eksik TPE ye tazminat ödetmesi gerekirdi.100.000 lerce patent verdim diye övünmesi değil.Her müracaata patent belgesi vermemeyi öğrenmesi gerekir.Gerçek patent sahipleri bundan dolayı çok mağdur olmaktadır.
YanıtlaSil